Teknolojik ürün hangi ülke tarafından keşfedilmişse adını da o dilden alır. Bizim dilimize plak, si-di, kaset gibi sözcükler ile ifade edilen kayıt ortamlarına amerikalı “kayıt” (record) kelimesini uygun görmüş. İlk plaklara bu nedenle record denilmiş. Hatta gram-o-phone lafı türetilene kadar “talking machine” konuşan makine gibi isimler de konulmuş pikaplara (pick-up). Bu nedenle record (kayıt) okuyan makinelere de “record player” (kayıt okuyucu) denmiş.
İleri yıllarda bir plastik türevi ile üretilen yeni nesil plaklara “vynil” adı uygun görülmüş. (C2H3Cl)n formüllü polivinil klörür maddesinin sert olanı plak kayıtları için kolay işlenebilir ve ucuz bir saklama ortamı oluşturuyormuş.
Sonrasında geliştirilen CD nin açılımı ise Compact Disc’tir. Yani sıkı-sıkıştırılmış-yoğun anlamlarına gelen compact ile, kökünü olimpiyat oyunlarındaki yassı oyun taşlarından alan disc kelimelerinin birleşimi. “Sıkıştırılmış bilgi taşıyan yassı yuvarlak şey” bir dönemin en önemli teknolojik malzemesi olup çıkmış. Bize de onun öyküsünü hatırlatmak düşmüş.
Bir Kayıt Okuyucunun 32 kısım tekmili birden inanılmaz başarı öyküsü
1970 li yıllarda insanoğlu aya gitmiş, Flash Gordon’da çizilen fantastik modern aletler evlerimize girmiş, iki dünya savaşının ardından yeniden yapılanma sürecinde insanlık kendisini teknolojik bir yarış içine bulmuştu.
Modernizmin en önemli ikonları, evlerimizde kullandığımız aletlerdi. Buzdolabı, televizyon, telefon, otomatik çamaşır makinesi, fırın, elektrikli ütü, mutfak robotu ve tabii ki kulaklarımızın pasını silen Hi-Fi müzik aletleri.
Henüz walkmanleri kemerimize takmadan önce plaklar, taşplaktan vynile terfi etti. Kayıt edilmiş sesi yanınızda orkestra çalıyormuşçasına yüksek kalitede çalabilen “lambalı” amfiler ve dahi üst üste koyduğumuz plakları sırasıyla çalan pikaplarımızla keyfimize diyecek yoktu. Yine de plaklar çok yer kaplıyor, sürekli pikabın başına gidip arkasını çevirmeniz veya başka bir plağı pikaba yerleştirmeniz gerekiyordu. Bize daha uzun süre müzik çalabilecek ve daha az yer kaplayacak yeni kayıtlar (record) lazımdı. Üstelik 30 santimlik plaklar sürekli çiziliyor, tozlanıyor ve bize hışırtılı çıtırtılı müzikler sunuyordu.
Manyetik bantların dönemi başladığında bu çıtırtılardan ve hışırtılardan bir süre daha kurtulamadık. Çünkü bütün kasetlerin içeriği plaklardan aktarılıyordu. Bu durum ülkemizde CD çalarlar piyasaya çıkana kadar sürdü. Yurt dışı kaynaklara ulaşmak 90 lı yıllara kadar zor olduğu için, ülkemizde master banttan çoğaltma kasetlere ulaşmak kolay değildi. Orijinal baskılı kasetleri bulmak gençler arasında prestij konusuydu. (Kaset Çalar öyküsüne başka bir yazıda el atılacak)
Plaktan daha küçük olan manyetik kasetlerin kayıt kalitesi çok değişkendi. Aynı plaktaki gibi özenle kullanılması gerekiyordu. Kopuyordu, siliniyordu… Zaman içinde kayıdın kalitesi bozuluyordu. Üstelik çalım süreleri aynı plak gibi kısaydı.
Müzik sektörü bu sorunları çözmek için sürekli AR-GE yapıyordu. Bu çalışmaları yapan en ünlü laboratuvarlardan birisi de Hollanda Eindhoven’daki Nat.Lab (Natuurkundig Laboratorium – Fizik Laboratuvarı) dı.
Philips teknik bölümü sorumlusu L. Ottens, plakların ve sonrasında geliştirilen manyetik bantlı kasetlerin sorunlarını ve sınırlarını geliştirmeye kafa yoruyordu. Bu sırada Nat.Lab’taki optik bölümden P. Kramer, analog görüntü sinyallerininin renk kodlarını kaydeden ve okuyan yeni bir sistem üzerine çalışıyordu. 1972 yılında laboratuvar VLP (Video Long Play) adını verdikleri analog sistemi piyasaya sundu. Sistem, okuma ve yazma işlemi için lazer ışığını kullanıyordu.
Laboratuvarlar Uzay Yolu'nun yakan-bayıltan-öldüren Phaser denilen aletini kayıt ortamlarına bilgi (data) yazmak ve okumak için kullanıyordu artık. Elbette Atılganın bilgisayarlarındaki bilgi saklama ortamlarının küçüklüğü ufkumuzu genişletiyordu.
1978 de aynı optik video sistemi “LaserVision” adıyla Amerika pazarına çıktı. Plaktan esinlenen bu kayıt diski aynı şekilde 30cm çapında bir diskti. Frekanslar ile bölümlenmiş çokkatmanlı kayıt ortamı, renk ve parlaklık bilgilerine sahip analog video görüntüsünü (luminance & chrome), FM (frequency modulated) stereo ses izini içeriyordu. (1 mW Helium-Neon μ= 633 nm. dalgaboyunda lazer ışığı kullanılıyordu) Aynı plaktaki gibi çukur ve tepeler bu kayıt ortamını oluşturuyordu. Plastik disk kalıbı çoğaltılırken, istenmeyen hava kabarcıkları veya mikro plastik parçacıklar kayıt ortamını bozuyordu. Yine disk üzerindeki parmak izleri veya olası çizilmeler de okumayı zorlayan etkenlerdi.
1972 ile 1979 tarihlerinde optik olarak ses – video ve data kayıt-okuma işlemleri üzerine çalışan tek şirket Philips değildi elbette. Sony, Mitsubishi, Hitachi, Toshiba, TEAC Corporation, Tokyo Denka ve Nippon Columbia gibi firmalar birbirinden bağımsız olarak 30 cm lik diskler üzerinde optik işlemler yapmayı denedi. Optik sistemlerde disk ile okuma ünitesi arasında fiziksel temas yoktu. Ayrıca disk üzerindeki bilginin istenilen anına erişilebiliyordu (random access). 70 li yılların başında bu işlem analog sinyaller kullanılarak yapılırken, 80 lere yaklaşıldığında artık digital sinyallerin zamanı yaklaşıyordu.
Aslında bu yeni bir şey değildi. 1965’te Richland-Washington’daki Battelle Northwest Laboratuvarlarında J. T. Russell disk üzerine dijital kayıtlar yapabilmeyi başarmıştı. 1970’te analogdan digital çevrilmiş fotoğrafları kayıt edebilen ve okuyan sistemin patent başvurusu yapılmıştı. 1969 da ise David Paul Gregg, optik diskin patentini dosyasına yerleştirmişti bile. Philips ve Sony tarafından geliştirilen CD, sadece bu iki farklı sistemin bir araya getirilmesi değildi elbette. 97 dB'lik bir sinyal-gürültü oranı (SNR), okuma-yazma hata düzeltme ve hata maskeleme (gizleme-örtme) özellikleri sisteme eklenmişti.
VLP projesinin istenilen ticari yaygınlığa** erişememesi üzerine konuyla ilgili epeyce bilgi sahibi olan Ottens, Nat.Lab mühendisleri olan T. van Alem ile L. Boonstra’ya gitti. Onlara, 20 cm. optik disklere 4 kanallı (quadrofonik) Hi-Fi ses kaydının yapılıp yapılamayacağını sordu. Quardofonik, stereoya göre daha kaliteli bir ses yapısıymış gibi görünüyordu. Ön çalışmalar yapıldı ve 1974 ün başlarında ek bir bütçe hazırlanarak bu konuda araştırmalar yapmak üzere bir ekip kuruldu. Bu araştırma grubunda T. van Alem, C. Vos ve J. van Veerdonk, 3 araştırmacı ve koordinatör olarak L. Boonstra, L. Vries ve yardımcısı M. Diepeveen, Hans B. Peek, J. Audio'dan Mons gibi mühendisler yer alıyordu. Projenin adı VLP’ye (Video Long Play) benzer şekilde ALP (Audio Long Play) konuldu.
Çalışmanın analog yerine digital olarak yürümesi öngörülmüştü. VLP de analog video sinyaller kullanılıyor, olası yüzey hataları pek fazla algılanmıyordu, zaten resim sinyali bugüne oranla epeyce kötüydü.*** İnsan gözü henüz yüksek kaliteli görüntülere alışmamıştı.
Ancak ses kaydında sistem böyle işlemiyordu. Mutlaka hata düzeltme kodları yazılması gerekiyordu ve bu digitalde daha mümkündü. Olası hatalar düzeltilemezdi belki ama maskelenebilirlerdi. İnsan gözü aldatılabileceği gibi işitme sistemi de aldatılabilirdi. Ancak bunu uygulamak çok pahalı sistemler gerektiriyordu. Ticari değildi yani. Bu nedenle öncelikle analog üzerine çalışmaya karar verildi. Eğer başarılı olmazsa digitale dönülecekti. Ses geliştirme bölümü 20cm. lik optik analog diskleri çalabilecek bir cihaz geliştirdi. FM ses modülasyon sistemlerinin kullanıldığı yapıda ses kalitesi ve kullanım kolaylığı üzerine sorunlar çözülemedi ve ALP in analog macerası kısa sürede sonlandı. Digitalin ticari hale getirilmesi elzemdi. Analog projeler bir kutuya konup arşive kaldırıldı, yeni çalışmalar için temiz kağıtlar masaya serildi.
Gelecek yazı: 10 Centlik delik…
* Bu yazılar Philips’in resmi internet sitesindeki makalelerden alıntılanarak hazırlanmıştır.
** 1978 yılında Amerika'da piyasaya çıkan ilk LaserDisc Jaws'ın MCA DiscoVision versiyonuydu. Amerika’daki son LaserDisc ürünü ise 2000 yılında Paramount yapımı olan Bringing Out the Dead oldu. Japonya’da yayınlanan son LaserDisc ise Golden Harvest'den Tokyo Raiders filmiydi. 1998 yılında, ABD’de LaserDisc okuyucusu satışının yaklaşık %2 (yaklaşık iki milyon); Japonya’da ise % 10 civarında olduğu tahmin ediliyor. LaserDisc, 10 Haziran 1981'de Japonya'da satışa sunuldu ve toplam 3.6 milyon LaserDisc okuyucusu satıldı. LaserDisc okuyucularının üretimi 14 Ocak 2009'a kadar devam etti ve en son Pioneer da üretimini durdurdu. Dünya çapında satılan toplam 16,8 milyon LaserDisc okuyucusunun 9 milyonu Pioneer tarafından piyasaya sürülmüştü. Bugün aynı plakta olduğu gibi Amerika ve Japonya’da LaserDisc kolleksiyonerliği revaçta.
*** O dönemlerdeki analog görüntü sistemleri NTSC (525 yatay tarama satırı ile saniyede 30 kare resim içeren 440 × 480 boyutlarında), ve PAL (625 yatay tarama satırı ile saniyede 25 kare resim içeren 720 × 576 boyutlarında)